Haftanın Kitapları: 28.09.2010

Açık Dergi
-
Aa
+
a
a
a

M. Parker, V. Fournier, P. Reedy

Alternatifler Sözlüğü

çev. Bülent Doğan, Emine Ayhan

NTV Yayınları, 2010, 328 s.

Alıştığımız sözlük formatında hazırlanmış (kavramların alfabetik sıra gözetilerek açıklandığı, yeri geldiğinde maddeler arası göndermelere de başvurulan vb) bir kitap, ama alışılmışın dışına çıkan tarafı bu sözlüğün bir “alternatifler sözlüğü” olması. Sözlükte farklı kaynaklara, farklı sistemlere ait maddeler bir araya getirilmiş; ütopyalar, siyasal teoriler, teorisyenler, fikirler, toplumsal hareketler bağlamında... Bu “farklılıkları” bir araya getirense, şu şekilde açıklanıyor: “Bu farklı farklı maddelerin hepsinin ortak yönü, alternatif örgütlenme olanağı sağlamış ya da esinlemiş olması. Bu maddeler, bir araya geldiğinde, örgütlenmeye yönelik geniş kapsamlı olanaklara, tarih boyunca insanların daha iyi bir dünyanın olanaklılığına inanma cesaretine ve tahayyülüne sahip olduğunu gösteriyor.”

Virginia Woolf

Granit ve Gökkuşağı

çev. İlknur Güzel

İletişim Yayınları, 2010, 294 s.

İletişim Yayınları, Virginia Woolf’un toplu eserlerine Granit ve Gökkuşağı kitabıyla devam ediyor. Kitapta Woolf’un nispeten daha az bilinen bir yönüyle, eleştirmen kimliğiyle karşılaşıyoruz. Granit ve Gökkuşağı iki ana bölüme ayrılmış; “Kurgu Sanatı” ve “Biyografi Sanatı”. Başlıklardan da anlaşılacağı gibi; ilk bölümde Woolf’un edebiyat ve roman sanatı üzerine yazılarını, ikinci bölümde ise biyografi hakkındaki düşüncelerini, çalışmalarını okuyoruz. (Son bir not olarak: Aslında Woolf hayattayken makalelerinden oluşan iki kitap yayımlanıyor; fakat Granit ve Gökkuşağı’ndaki yazılar –yazarın ölümünden sonra– eşi Leonard Woolf’un katkılarıyla bir araya getirilmiş, bir başka deyişle daha önceki kitaplarda yer almayan makalelerden oluşuyor.)

Virginia Woolf

Bütün Öyküleri

çev. Deniz Arslan

Timaş Yayınları, 2010, 437 s.

Öykülerin belli dönemler halinde kronolojik olarak sıralandığı kitabın Virginia Woolf’un “yazarlık geçmişinin tamamını kapsadığı” belirtilmiş. Susan Dick’in kaleme aldığı önsözde hem öykülerle ilgili hem de editoryal işleyiş hakkında ayrıntılı bilgiler yer alıyor; burada yalnızca “başlangıç” ve “bitiş”i ifade eden paragrafı alıntılamakla yetinelim: “Kitaptaki en eski tarihli öykü olan ‘Phyllis ve Rosamund’ 1906 yılında, yazarın Londra dergilerinde deneme ve eleştirilerini yayınlamaya başlamasından iki yıl sonra yazılmış. Son eskiz olan ‘Kaplıca’ ise yazırın 28 Mart 1941 tarihindeki ölümünden yaklaşık bir ay önce yazılmış olup, muhtemelen Woolf’un tamamladığı son kurgusal yapıt durumunda.”

Çiğdem Aldatmaz

Aynada Yeni Bir Kadın

Yitik Ülke Yayınları, 2010, 94 s.

Aynada Yeni Bir Kadın, daha önce çeşitli öykü derlemelerine katkıda bulunmuş olan Çiğdem Aldatmaz’ın ilk kitabı. Aldatmaz’ın hikâyelerinde genel olarak yaşamla, kaderleriyle mücadele etmeye çalışan, hayatta kalabilmek ve kimi zaman da hayat verebilmek için didinen, koşuşturan karakterlerle karşılaşıyoruz; kitaba ismini veren öyküdeki Sezen’in durumu gibi ve yine bu öyküden yola çıkarak, bir anlamda aynaya bakmaya, aynadan yansıyanları görmeye cesareti olanlarla... Sanırım, söz konusu öyküdeki şu cümleler daha açıklayıcı olacaktır: “Bir aynanın içinden neler geçtiğini ve daha neler geçebileceğini, sonsuz ihtimallerin derinliğini ve aynanın sır tutan yüzünün yorgunluğunu ancak aynaya bakışlarını feda edebilecek kadar derinden bakan gözler görebilir.”

haz. Amy Spangler, Mustafa Ziyalan

İstanbul’da Kan Var

Sel Yayıncılık, 2010, 142 s.

İstanbul’da Kan Var’da, Metin Kaçan, Edward Foster, Neslihan Acu, Karin Karakaşlı’nın da aralarında bulunduğu on farklı ismin kaleme aldığı on öyküyü bir araya getiren unsur, İstanbul’un “kanlı” tarafı. Bu cinayet öykülerinde İstanbul da mahalleleriyle, sokaklarıyla bir karakter olarak gözler önüne seriliyor. Bu kitabı hazırlayan Spangler ile Ziyalan’ın –yine editörler olarak– bir araya geldikleri bir proje daha vardı: 2008’de Everest Yayınlarından çıkan Kara İstanbul. Yurtdışı menşeili bir projenin Türkiye ayağı olan Kara İstanbul’da –İstanbul’da Kan Var’daki gibi– farklı isimlerin on altı öyküsü bir araya getirilmişti; İstanbul’un “kara” tarafını ön plana çıkaran... Dolayısıyla bu iki kitabı bir arada değerlendirebilir, birbirlerinin bir anlamda tamamlayıcısı olduklarını söyleyebiliriz.

Osman Aysu

Sahte Ajan

Alfa Yayınları, 2010, 324 s.

Merkezinde bir reklam ajansında çalışan Okan’ın yer aldığı romanda olaylar, Okan’ın Sultanahmet Meydanında bir arkadaşını beklerken sırtından bıçaklanan birinin onca kişi arasında ona doğru yönelerek üzerine kapaklanıp ölmesiyle başlıyor. Bekleneceği gibi, bu tesadüfmüş gibi görünen olay Okan’ı tahmin edemeyeceği bir “hareketliliğin” içine sürüklüyor; bir yandan bıçaklanan kişinin Beşir Mansur isimli ünlü bir kaçakçı olması ve Okan’ın polisi bir türlü onu tanımadığına ikna edememesi, bir yandan Beşir Mansur’un karanlık ilişkilerinin olduğu grubun da Okan’da bir emanetin olduğuna inanması ve peşine düşmesi gibi... Bunların yanı sıra hep “güzel” kadınlarla karşılaşmamız ve Okan’ın da kadınlar konusunda oldukça “tecrübeli”, “çapkın” ve “yaramaz” bir karakter olması, Osman Aysu romanlarının vazgeçilmez unsurları olarak değerlendirilebilir. 

Zoran Drvenkar

Sorry:

Bir Özür Dileme Projesi

çev. Gülderen Pamir

Doğan Kitap, 2010, 355 s.

“Sert” bir polisiye olarak nitelendirmek mümkün Sorry’yi, hatta ilk sayfalardaki rahatsız edici ayrıntılarla aktarılan cinayet sahnesi de nasıl bir romanla karşı karşıya olduğumuzun açık bir göstergesi olarak okunabilir. İşlerinin ya da daha genel anlamda hayatlarının istedikleri gibi gitmediğine inanan Berlinli dört arkadaş –Tamara, Wolf, Frauke ve Kris– bir iş projesi geliştirirler; Sorry adında bir ajans kurarak şirketler adına hata yapılan çalışanlardan özür dilemek  üzerine... Şirkete, beklentilerini dahi aşan bir talep olur, ancak bu olumlu gidişatı sekteye uğratan, olayları tahmin edilemez noktaya sürükleyen şey, ajansa bir katilin başvurmasıdır; katil, kurbanlarına yaptıklarından dolayı kendisi adına özür dilemelerini talep etmektedir...

Umut Tümay Arslan

Mazi Kabrinin Hortlakları:

Türklük, Melankoli ve Sinema

Metis Yayınları, 2010, 363 s.

Yazarın daha önce de Yeşilçam’da erkeklik ve mazlumluk kavramlarını irdelediği Bu Kâbuslar Neden Cemil? isimli kitabı yayımlanmıştı, ayrıca Yeşilçam’ın kült filmlerinden biri olarak nitelendirilen Vesikalı Yarim filmiyle ilgili yazıların bir araya getirildiği Çok Tuhaf Çok Tanıdık isimli kitaba da katkıda bulunanlardan biriydi Umut Tümay Arslan. Bu yeni kitabında ise –yine Yeşilçam’ı odağına alarak– Türklük ve melankoli kavramlarını ön plana çıkarıyor, “toplumsal iktidarın duygular alanındaki hareketini Türk sinemasında takip etmeye çalışıyor.” Kitapta ilk olarak Zeki Müren’in oynadığı filmler ele alınmış, özellikle Zeki Müren’den yola çıkarak ikilikler tartışılmış, sonrasında da melodramın ikircikli yapısını açılıyor. Devamında da bir yandan filmler üzerinden ilerliyor kitap, bir yandan da Türk sineması üzerine ileri sürülen düşüncelerden hareket ediyor.